MEB Özel Yetenekli Bireyler Strateji ve Uygulama Planı 2013-2017



Millî Eğitim Bakanı Sayın Nabi AVCI Özel-Üstün Yetenekli Bireyler İçin Eğitim Stratejileri Raporunu Açıkladı.İşte Bakan Avcı'nınTürkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmanın tam metni;

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, benim elimde arkadaşlarımızın hazırladığı uzun bir konuşma var ama bu konuşmadaki bilgilerin büyük bir bölümü burada konuşan her partiden Komisyon üyesi arkadaşlar tarafından müteaddit vesilelerle zaten söylendi. Onun için, ben, bunları böyle baştan aşağı okumayacağım, zaten çok uzun da konuşmayacağım.

Sadece, hani "Millî Eğitim Bakanlığı, bu kadar Komisyon çalışmaları yapıldı, bu konularda kararlar alındı ama ne yapıldı?" sorusuna kısa birkaç cevap verdikten sonra genel olarak bu konuyla ilgili düşüncelerimi sizinle paylaşacağım.

Şimdi, rapor muhtelif bölümlerden oluşuyor ve Onuncu Bölümünde Politika Önerileri var.

Burada "tanılama", "eğitim uygulamaları", "insan kaynağı", "aile ve toplum", "istihdam" başlıkları altında 70'den fazla öneri getiriliyor.

Biz de bu öneriler çerçevesinde "Özel Yetenekli Bireyler Strateji ve Uygulama Planı 2013-2017"yi hazırladık ve bunu 15 Ocak 2013 tarihinde toplanan Bilim ve Teknoloji Yüksek Kuruluna sunarak bir uygulama belgesi hâline getirdik.

Bu planın; eğitim modelleri oluşturulması, insan kaynaklarının geliştirilmesi, yaygınlaştırılabilirlik ve sürdürülebilirlik olmak üzere 3 temel amacı ve 40'a yakın alt hedefi var.

Bu stratejik planda iş birliği yapılacak kuruluşlar detaylı olarak belirlendi. Uygulanmakta olan plan kapsamında yürütülen bazı çalışmalardan kısaca bir özet sunmak istiyorum.

En başta eğitim modelleri geliştirilmiş, Özel Yetenekli Bireylere Yönelik Çerçeve Eğitim Programı hazırlanmıştır. Bu çocukların erken tanınması için tanı testleri hazırlanmış ve test uygulayıcıları yetiştirilmeye başlanmıştır.

Yine bu plan kapsamında, bilim ve sanat merkezlerinde proje bazlı destekler uygulanmaktadır. Ayrıca, özel yetenekli bireylerin veri tabanı -Halide Hanım'ın işaret ettiği, bunların önceden belirlenmesine ilişkin veri tabanı- oluşturulmaktadır. Özel yetenekli çocuklar aile kılavuzu -çünkü, bu konuda en fazla bilgilendirilmeye ihtiyacı olan bu çocukların aileleri; niye öyle olduğunu birazdan örnekleriyle açıklayacağım- ve "Eğitim Zenginleştirme El Kitabı" hazırlanmıştır. FATİH, EBA, UZEM ve AB destekli projeler kapsamında eğitim uygulamaları devam etmektedir. 95 yılından bu yana özel yetenekli bireylerin eğitiminde yer alan BİLSEM'ler ortaokul ve lise düzeyinde 81 ile yaygınlaştırılmaktadır. Bugün itibarıyla 64 ilde 72 BİLSEM faaliyet gösteriyor. Sınıf ve branş öğretmenleri ile eğitim fakültelerinde öğrenim gören öğretmen adaylarına bu konulara ilişkin farkındalık kazandırılmaktadır; özel yeteneklilerde eğitici eğitimi kursları düzenlenmektedir. Üniversitelerle ve sivil toplum kuruluşlarıyla iş birliği yapılmakta, çalıştaylar düzenlenmektedir. Bunlar resmî görüşlerimiz, yaptıklarımız ve resmî görüşlerimiz.

Şimdi, burada konuşan arkadaşların değindiği birkaç konuya da açıklık getirmek için birkaç şey söylemek istiyorum: Sayın Kaplan'ın konuşmasında sözünü ettiği, ana dili farklı olan veya ana dili Türkçe olmayan çocuklarımızın yaşadıkları travmalar Millî Eğitim Bakanlığımızca çok önemseniyor. Bu konudaki, uluslararası sözleşmelere konmuş olan çekincelerin kaldırılması gerektiği konusunda hemfikiriz. Raporun, bu anlamda, tuzunun eksik olduğu teşhisi doğrudur. Bu konuda atılmış olumlu bir adım, biz bu tanı testlerini dil bağımlı olmaktan kurtardık yani ana dili her ne olursa olsun, bu testler çocuklarımızın özel yeteneklerini ölçmeye, önceden tanılamaya elverişli hâle getiriliyor.

Yine, Sayın Kaplan'ın dile getirdiği bir eleştiri, BİLSEM'e seçilen öğretmenlerle ilgili.

Bu doğru değil. 2008'den beri BİLSEM'e seçilen öğretmenler birtakım ön kriterlere bağlı olarak üç ayrı seçme aşamasından geçirilerek seçiliyor. O bakımdan, öğretmenlerimizle ilgili, bu BİLSEM'lerde görev yapan öğretmenlerimizle ilgili bir sıkıntı yok ama öğrenci seçiminde, yerelde, evet, o ilin önde gelen yöneticilerinin veya kişilerinin, eşrafının, etkili kişilerinin çocuklarının bu kriterlere bağımlı olmaksızın buralara kaydedildiklerine dair bizim de tespitlerimiz var. Bunu önlemek için de işte bu tanı testlerinin sonuçlarına bağlı olarak öğrencileri yönlendirecek tedbirleri alıyoruz.
Ayrıca, tek alternatif de BİLSEM'ler olmaktan çıkarıldı. Ayrıca, yetenek atölyeleri ve destek eğitim odalarıyla bunu yaygınlaştırmaya çalışıyoruz.

En son konuşan Sayın Komisyon Başkanının özellikle bazı okullarımızın durumuyla ilgili eleştirileri belli bir döneme mahsus olmak üzere çok doğru, bizim bu döneme mahsus olmak üzere de kısmen doğru ama 1 Mart 2014'te her şeye rağmen kabul ettiğimiz 6528 Sayılı Yasa'da yanlış anlaşılmaya çok müsait bir hüküm vardı, proje okullar meselesi.

Bu proje okullar maddesi, hatırlayacaksınız, seçilmiş bazı okulların gerek yönetimi gerek finansmanı gerekse öğretmen seçimleri konusunda Bakana diğer okullarda olmayan birtakım yetkiler veriyordu, gerek Komisyonda gerek Genel Kurulda haklı olarak bunun çok sübjektif ölçülerle kullanılabileceği ve dolayısıyla sadece bir kadrolaşma amacına yönelik bir hüküm olduğu biçiminde eleştirildi, böyle eleştirilebilir, böyle anlaşılmaya çok müsaittir. Ama gerek komisyonda gerek Genel Kurulda izah etmeye çalıştığımız gibi, bunun amacı bazı okullarımızı -ki Ankara Fen Lisesi bunların başında geliyor- bu özel proje okulları kapsamına alarak buralarda hem birtakım pilot uygulamaları gerçekleştirmek hem de bunları mevcut mevzuatla yapamadığımız, yapılamayan birtakım işleri yapabilir hâle getirmekti. Nitekim, geçen hafta Ankara Fen Lisesi Mezunları Derneği -vakfı- ile görüştük ve onlar da bu hüküm sayesinde önerecekleri bir model olduğunu, bu model üzerinde çalışıp bize geleceklerini ve Millî Eğitim Bakanlığıyla birlikte, vakıfla birlikte, mezunlar derneğiyle birlikte buranın Halide Hanım'ın sözüne ettiği görünümden kurtulması için bir girişim başlatabileceğimizi konuştuk. Dolayısıyla, burada eğer başarılı olursak… Ben olacağımıza inanıyorum, çünkü gerek Mezunlar Derneği, gerek vakıf bu konuda daha önce yaşadığı birtakım tecrübelerden de yola çıkarak çok istekli görünüyor. Biz de Millî Eğitim Bakanlığı olarak gereken desteği, katkıyı ve iş birliğini kendilerine söz verdik.

Şimdi, benim, burada terminolojiyle ilgili… Ha, bu, hazırlanmış olan Üstün Yetenekli Bireyler Strateji ve Uygulama Planı, Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu kararıyla alınmış, oluşturulmuş bir doküman.

Bu, Millî Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim ve Rehberlik Genel Müdürlüğü sitesinde var -"Çoğaltmak için vakit yok." dedi arkadaşlarımız, aslında vakit olsaydı sizlere dağıtacaktık ama orada var- oradan da bakılabilir.

Zekâ Vakfının Türkiye Büyük Millet Meclisinde düzenlediği çalıştayda da söyledim -Sayın Halıcı hatırlayacaktır- terminolojiyle ilgili benim bir çekincem var, o da, burada kullanılan "üstün zekâlı" tabiri. Bu, pedagojik açıdan bana doğru gelmiyor, bize doğru gelmiyor, Millî Eğitim Bakanlığı olarak biz bunun özel yetenekli çocuk… Çünkü bir defa "üstün yetenekli", "üstün zekâlı" tabiri en başta, bir hiyerarşi ima ediyor, çocuklar arasında bir hiyerarşi ima ediyor. "Etsin, ne var, bunu hak etmiyor mu bu çocuklar?" denilebilir. Bu, bu çocukların ve ailelerinin çok aleyhine işliyor çünkü en başta aileler çocuklarına sıra dışı bir -kötü anlamda kullanmıyorum- yaratık muamelesi yapmaya başlıyorlar ve çocukluklarını yaşamalarını engelleyen bir tutum içerisine giriyorlar "Sen üstün zekâlısın, bunu nasıl yaparsın? Sana yakışır mı?" Çocuğun her yaptığı, bir anlamda kabahat hâline gelmeye başlıyor. Bunu biz okullardan, velilerden gelen şikâyetlerden de çok sık yaşıyoruz.

Onun dışında, geçen yıl, hatırlayacaksınız, İstanbul'da özellikle bu çocuklarımıza yönelik bir projenin yürütüldüğü bir okul proje süresi bittiği için normal eğitime geçti. O okulda eğitim gören özel yetenekli çocuklar ve velileri -ki 19 civarındaydı sayıları- medyayla da çok iyi ilişkiler kurarak bunu gündeme getirdiler ve birtakım gösteriler yaptılar. O gösterilerde taşınan 2 tane pankart ne demek istediğimi çok iyi anlatacaktır. Pankartlardan bir tanesi "Einsteinlar burada, Millî Eğitim Bakanlığı nerede?" Şimdi, 10-12 yaşındaki çocukların ve ailelerinin kendilerini, çocuklarını Einstein olarak görmeye başlamaları başlı başına bir sorun.

"Dehalara kıymayın." pankartlardan bir tanesi de bu. Şimdi, deha ayrı bir şey, dehanın eğitimi yok zaten, bu çok özel, keşke bu eğilimi, bu yeteneği olan çocuklarımızın her biri için ayrı bir eğitim programı tasarlayabilsek. Çünkü burada bir paradoks var, hem çok özel yetenekli olduğunu söylüyoruz bu çocukların, yani her birinin çok özel bir yeteneği olduğunu varsayıyoruz, hem de bunları bir araya toplayıp onlar için standart bir eğitimin onlara uygulanabileceğini düşünüyoruz. Bu paradoksal bir şey.

Gerçekten özel yetenekler var. Nitekim, 1916'dan sonra çıkan Suna Kan'la ilgili yasa da âdeta adrese teslim. Bu, kişiye özel yasa çıkarmak yasa tekniğine uygun değil ama bu işin pedagojisine uygun. Yani her özel yetenekli çocuk için mümkün olsa da ayrı bir eğitim programı tasarlanabilse.

Ha, bunu yapamıyoruz, o zaman bunları bir araya toplayalım, bunlar için ayrı bir fabrika modeli geliştirelim. Bu yanlış. Bunlar, bu çocuklarımız ve aileleri için bu nimet bazen çok büyük külfete dönüşüyor. Bu konuda ailelerden ve öğretmenlerden, özellikle bu konudaki eğitimi yeterli olmayan eğiticilerimizden ciddi şikâyetler alıyoruz. Onun için, bu Strateji ve Uygulama Planı çerçevesinde, biz yine de bu çocuklarımızı olabildiğince standardize etmeden, onları bir seri üretim nesnesi gibi muamele görmeyecekleri birtakım kurumlarda kendi özel yeteneklerine uygun eğitim almaları için çabalarımızı sürdürüyoruz.

Burada, "özel yetenek" veya "üstün zekâlı" denilirken büyük ölçüde kastedilen -her zaman değil ama- genellikle kastedilen birtakım zihinsel beceriler, matematiksel zekâ ve yeti öne çıkartılıyor, ama biz biliyoruz ki artık her çocuğun kendine özgü bir becerisi var. Bunun illa matematiksel zekâda tezahür etmesi gerekmiyor; kimisi sportif alanda çok başarılı olabiliyor, kimisi sanatsal alanda çok başarılı olabiliyor, kimisi dil yetisi alanında çok başarılı olabiliyor; önemli olan her çocuğun mümkün olduğunca hangi alanda daha özel bir yeteneği olduğunu görmek, önceden tanılamak ve sonra, onu, kendisine benzeyen başka çocuklarla birlikte o yeteneğini olabildiğince geliştirebileceği eğitim ortamlarında eğitmek, amacımız bu.

Bu, 4+4+4'teki seçmeli dersler, evet, o konuda yetersiz kalıyoruz henüz, yeterince her seçmeli ders için bir sınıf oluşturamıyoruz bazen. En az 10 öğrenci koşulunu onun için getirdik. Aslında imkânlarımız el verse de o 10 öğrenci kısıtını da kaldırsak ve mümkün olsa da her seçmeli ders için gerçekten o dersi bi-hakkın verebilecek öğretmenleri de istihdam edebilecek durumda olsak. Oraya doğru gidiyoruz, henüz orada değiliz ama oraya doğru gidiyoruz. En azından doğrultumuz bence doğru ama bu arada henüz ideal koşullar oluşturabilmiş değiliz.

Özel yetenekli çocuklarımız için de henüz orada değiliz ama uygulama planı doğru bir plan, paydaşlar doğru belirlenmiş, Millî Eğitim Bakanlığı olarak koordinasyon görevi bizde, biz de bu görevimizi yerine getiriyoruz.

Ben, Komisyona çok teşekkür ediyorum, başta Komisyon Başkanı olmak üzere Komisyon üyelerine ayrı ayrı çok teşekkür ediyorum. Bizim için gerçekten yol gösterici bir rapor var, eksiğiyle fazlasıyla. Neyi, ne kadar yaptığımızı, bundan sonra neleri öncelikli olarak yapmamız gerektiğini bize gösteren bir çalışma var elimizde. Biz bu çalışma doğrultusunda bugüne kadar yaptıklarımızı gözden geçiriyoruz. Millî Eğitim Bakanlığı Teşkilat Yasası'nda yaptığımız son değişikle, 1 Mart tarihli Yasa'da yaptığımız değişikle Özel Eğitim ve Rehberlik Genel Müdürlüğünde buna ilişkin bir daire başkanlığını da oluşturduk. Dolayısıyla, bundan sonra biraz daha hızlanarak çalışmalarımız sürecek.

MEB Özel Yetenekli Bireyler Strateji ve Uygulama Planı 2013-2017 için Tıklayınız

Konular